İÇTİHATLAR IŞIĞINDA İŞ KAZASI

 

İÇTİHATLAR IŞIĞINDA İŞ KAZASI

Bu makalemizde iş kazasının tanımı ve sonuçlarını yüksek mahkeme kararlarıyla sizlere ayrıntısıyla izah edeceğiz

İŞ KAZASININ TANIMI VE UNSURLARI

İş kazaları, işçilerin sağlık ve güvenliklerini tehdit eden beklenmedik olaylardır ve iş hukuku ile sosyal güvenlik hukuku açısından önem arz eder. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda iş kazasının tanımı, unsurları ve bildirilme zorunluluğu düzenlenmiştir. Bu kanunlar, işçilerin uğradıkları iş kazalarında hem işvereni sorumlu tutarak tedbirleri artırmayı hem de mağdur işçiye maddi ve manevi destek sağlamayı amaçlamaktadır.

1. İş Kazasının Tanımı

5510 sayılı Kanun’un 13. maddesi, iş kazasını şu şekilde tanımlar: “Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, işveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle, bir işverene bağlı çalışıyorsa işveren tarafından yürütülen iş dolayısıyla meydana gelen ve sigortalıyı bedenen ya da ruhen zarara uğratan olaylar” olarak ifade edilmektedir. Bu kapsamda bir olayın iş kazası sayılması için bazı unsurların bir arada bulunması gerekmektedir.

2. İş Kazasının Unsurları

İş kazasının hukuken tanınabilmesi için belirli unsurların gerçekleşmiş olması şarttır. Bu unsurlar iş kazası tanımını netleştirmekte ve hangi durumların iş kazası olarak kabul edileceğini ortaya koymaktadır. Bu unsurlar şu şekildedir:

a) İş Kazasının İşyerinde veya İşle İlgili Olarak Meydana Gelmesi

İş kazası, sigortalının işyerinde bulunduğu sırada veya işveren tarafından görevlendirilmiş olduğu bir iş dolayısıyla meydana gelmelidir. İşverenin işçiyi işe götürmek veya işten getirmek amacıyla temin ettiği araçlarda meydana gelen kazalar da iş kazası sayılır. Bu unsur, kazanın işyeri sınırları içinde veya işverenin görev alanında meydana gelmesi gerektiğini belirtir.

b) Sigortalının Kazadan Bedenen veya Ruhen Zarar Görmesi

Bir olayın iş kazası olarak değerlendirilmesi için kazaya uğrayan işçinin bedenen veya ruhen zarar görmesi gerekmektedir. Sadece maddi hasarla sonuçlanan bir olay, iş kazası olarak değerlendirilemez. Bedensel ya da ruhsal zararın varlığı, olayın iş kazası sayılması için zorunlu bir unsurdur.

c) Ani ve Harici Bir Olayın Meydana Gelmesi

İş kazası, ani ve harici bir olay sonucunda meydana gelmelidir. Ani olay unsuru, işçinin çalışma süresi boyunca sürekli olarak maruz kaldığı olayların iş kazası kapsamında değerlendirilmemesi için belirlenmiştir. Ani bir olayın gerçekleşmesi, olayın iş kazası olarak nitelendirilmesi için aranan temel şartlardan biridir.

d) Sigortalının İşveren Tarafından Yürütülen Bir İş Dolayısıyla Kaza Geçirmesi

Kazanın, işveren tarafından yürütülen işle bağlantılı olması şarttır. Yargıtay, bu unsuru değerlendirirken olayın işverenin iş organizasyonu çerçevesinde meydana gelip gelmediğini incelemektedir. Eğer kaza, işverenin sorumluluğu dışındaki bir nedenden kaynaklanıyorsa iş kazası olarak kabul edilmez.

3. Yargıtay Kararları Işığında İş Kazası Unsurları

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, 2013/12101 E., 2014/3189 K. sayılı kararında iş kazasının işyerinde gerçekleşmesi şartına vurgu yaparak, “sigortalının, işveren tarafından görevlendirilmiş olduğu süre içinde işyerinde veya işyeri sayılan alanlarda yaşadığı ani olaylar sonucunda uğradığı zararların iş kazası olarak kabul edileceğini” belirtmiştir. Kararda, işçinin işyerine gidip gelirken veya işyeri sınırları dışında işveren tarafından görevlendirildiği alanlarda meydana gelen kazaların da iş kazası sayılabileceği ifade edilmiştir.

Bir diğer önemli içtihat ise Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, 2019/3643 E., 2020/2180 K. sayılı kararıdır. Bu kararda, sigortalının işveren tarafından yürütülen bir işle bağlantılı olarak işyerinde yaşadığı kazanın iş kazası olarak değerlendirilmesinin zorunlu olduğuna dikkat çekilmiştir. Mahkeme, iş kazasının unsurları arasında yer alan “ani olay” unsurunun önemini vurgulamış ve işçinin bedensel veya ruhsal olarak zarar gördüğü her durumda iş kazası sayılabileceğini belirtmiştir. Bu kararda ayrıca, iş kazasının bildiriminin işveren tarafından gecikmeden yapılması gerektiğine dair bir uyarı yer almaktadır.

Devamını oku

Yargıtay İçtihatları Eşliğinde Deprem Sonrası Tazminat Davası ve Ceza Yargılaması

YARGITAY İÇTİHATLARI EŞLİĞİNDE DEPREM SONRASI TAZMİNAT DAVASI ve CEZA YARGILAMASI

Ülkemizde yaşanan deprem sonucu birçok kişi hayatını kaybetmiş , taşınmazı kullanılamaz hale gelmiştir.Bu durumda merak edilen konu depremzede ve yakınlarının zararlarını kimden ve nasıl alacağı, sorumlular konusudur. Bu makalemizde bu sorulara Yargıtay içtihatları ışığında cevap vereceğiz.

DEPREM SONRASINDA EVİM YIKILDI DASKTAN PARA ALABİLİR MİYİM?

Bu durumda ilk önce evinizin “zorunlu deprem sigortası” bulunup bulunmadığı önem arzetmektedir. Eğer zorunlu deprem sigortası yapılmış ise gerekli prosedürler tamamlandıktan sonra DASK a başvuru yapılması ve ödemenin beklenmesi gerekmektir. DASK tarafından verilen azami teminat tutarı, 25 Kasım 2022 tarihinden itibaren bütün yapı tiplerinde 640 Bin TL’dir. Ancak bu tutarın başvuruyla birlikte hemen ödeneceği de garanti değildir. Zira mevzuatta ödeme koşulları çok sıkı şartlara tabi tutulmuştur. Bu bağlamda aşağıdaki içtihatta depremzedenin tazminat talebi reddedilmiştir.

T.C YARGITAY 17.Hukuk Dairesi Esas: 2019/ 3440 Karar: 2020 / 6805 Karar Tarihi: 10.11.2020

“..Davacı vekili, müvekkilinin … Bankasından 04/03/2008 tarihli konut finansmanı sistemi sözleşmesine dayalı kredi ile satın aldığı konutun davalı … şirketine … poliçe numarası ile zorunlu deprem sigortalı iken 19/05/2011 tarihinde meydana gelen depremde az hasar gördüğünü, davalı Bankaya yapılan başvuru üzerine müvekkiline ait konuta 04/03/2008 tarihi ile 04/03/2009 tarihi arasında zorunlu deprem sigortası yapıldığını, 05/03/2009 ile 27/05/2011 tarihi arasında Banka tarafından zorunlu deprem sigortası yapılmadığının tespit edildiğini, 27/05/2011 tarihinden sonra Simav’da devam eden depremler sonucunda binaya önce orta hasar daha sonra ağır hasar raporu verildiğini ve yıkım işlemi gerçekleştirildiğini, zararın ödenmesi için müvekkilinin Doğal Afet Sigortaları Kurumuna başvurduğunu, ancak olumlu cevap alamadığını, mağdur edildiğini, davalıların sorumluluklarını yerine getirmediğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 72.800,00 TL zararın, 19/05/2011 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ve yargılama giderleriyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiştir.

Devamını oku

ELEKTRİKLİ (HİBRİT)ARABASI OLANLARA DANIŞTAYDAN ÖTV MÜJDESİ

ELEKTRİKLİ (HİBRİT)ARABASI OLANLARA DANIŞTAYDAN ÖTV MÜJDESİ

Danıştay geçtiğimiz günlerde yayınladığı kararda HİBRİT araçlardan özel tüketim vergisi alınamayacağına hükmetti. Kararda elektrikli aracın benzin motorunun bulunup bulunmadığının sonuca etkili olmadığının da altı çizildi. Böylelikle elektrikli araca ÖTV ödeyenlerin de ilgili tutarı geri alma yolu açılmış oldu .

 

Kararın ilgili kısmı şu şekilde;

T.C DANIŞTAY 7.Daire Esas: 2019/ 3070 Karar: 2022 / 506 Karar Tarihi: 11.02.2022

“..Dosyanın UYAP kayıtlarıyla birlikte incelenmesinden, …. Vergi Mahkemesinin E:… sayılı dosyasında aynı araca ilişkin olarak İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi Otomotiv Laboratuvarınca hazırlanan … tarih ve … sayılı teknik raporda, aracın arka akstan hareketini sağlayan iki adet 2×150 KW gücünde elektrik motoru bulunduğu, ön akstan çekiş imkanı bulunmadığı, ön tarafında olup jeneratörü çalıştıran benzin motorunun aracın tekerlekleri ile mekanik bir bağlantısının olmadığı, sadece menzil uzatımı için elektrik motoruna enerji üretme işlevine sahip olduğunun tespit edildiği, anılan Mahkemece, 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu’na ekli (II) sayılı listenin 87.03 pozisyonu altında yer alan sadece elektrik motorlu olanlar başlığındaki sadece elektrik motorlu ibaresinin, araçta elektrik motoru bulunmasını değil, aracın sadece elektrikli motorla hareket etmesini belirttiği, mekanik olarak tekerlekleri ile bağı olmayan, dolayısıyla aracı hareket ettirmeyen benzin motoru bulunmasından dolayı özel tüketim vergisi tahakkuk ettirilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle verilen dava konusu işlemin iptaline ilişkin kararın Dairemizin 07/12/2017 tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla onandığının anlaşılması karşısında, aynı araç nedeniyle yapılan dava konusu cezalı özel tüketim vergisi tarhiyatının iptaline ilişkin temyize konu kararda sonucu itibariyle isabetsizlik görülmemiştir..”

Devamını oku

MENFİ TESPİT DAVALARI (BORÇTAN KURTULMAK)

MENFİ TESPİT DAVALARI (BORÇTAN KURTULMAK)

Bir önceki yazımızda icranın zamanaşımı nedeniyle geri bırakılması (düşmesi) konusunu incelemiştik. Peki icra takibinin kesinleşmesinden sonra borçtan kurtulmanın bir yolu var mıdır? Bu soruya İcra ve İflas Kanunumuz’un 72 . Maddesi olumlu cevap vermektedir.

Menfi Tespit Davası Nedir ?

Menfi tespit davası ,bir icra takibinde itiraz süresini geçirmiş borçlu yararına getirilen bir davadır. Gerçekten de bir kimse ödeme emrinin tebliğinden sonra takibin şekline göre genellikle yasal 7 günlük itiraz süresini kaçırmış olabilir. Bu durumda borçlu, borcundan kurtulmak için menfi tespit davası açma hakkına sahiptir.

Menfi Tespit Davasında görevli ve yetkili mahkeme neresidir?

Bu dava türünde görevli mahkeme genel hükümlere göre belirlenmektedir. Örneğin kira sözleşmesi için icra takibi yapılmışsa sulh hukuk mahkemesi , bono(senet) için icra takibi yapılmış ise asliye ticaret mahkemeleri görevlidir. Önemli olan ,temel ilişkinin saptanmasıdır. Bir misalde senet , işçinin işverene işe girerken vermiş olduğu bir senet ise iş mahkemeleri görevli olacaktır. Görevli mahkemeyi belirlemek çok önemlidir. Zira görevsiz mahkemelerde açılan dava uzun yıllar sürebilir ve davanın kaybedilmesi durumunda davayı açan taraf yargılama giderlerinden sorumlu tutulacaktır.

Yetkili mahkeme ise icra takibinin yapıldığı yer veya alacaklının yerleşim yeri mahkemesidir. Bu davayı açmak isteyen kişinin bu iki mahkemeden birini seçme hakkı bulunmaktadır.

Menfi Tespit davalarında ispat yükü kime aittir.

Bilindiği üzre müddei iddasını ispatla mükelleftir. Bu davada ispat yükü, alacaklı olduğunu iddia eden davalı üzerine düşmektedir.

Senet borçlusu menfi tespit davası açabilir mi?

Bu soruya olumlu cevap vermek gerekmektedir. Bonoda borçlu olan kişi menfi tespit davası ikame edebilir. Ancak bu sefer ispat yükü ters çevrilmekte ve borçlu senetten dolayı borçlu olmadığını ispat etmesi gerekmektedir. Senetlerin illiyetten mücerret olması dolayısıyla ispat yükü, borçlu aleyhine ağırlaştırılmıştır. Ne var ki bu husus ,borçlunun borcundan kurtulamayacağı anlamına gelmemektedir. Çünkü duruma göre ticari defterlerin incelenmesini , hayatın olağan akışı ile ilgili gerekçelerin değerlendirilmesini yahut da bir kısım hükümsüzlük sebeplerine dayanma hakları vardır. Burada davanın kazanılması , doğru delile dayanmak ve doğru vakıaları ileri sürmekten geçmektedir. Yani örnek vermek gerekirse senet veren kişi bir hastalığa yakalanmıştır. Ne var ki hastalığın durumuna göre doğru ilaç verilirse hasta kurtulmaktadır.

Bankanın yaptığı takiplere karşı menfi tespit davası açılabilir mi?

Bu soruya da olumlu cevap vermek gerekmektedir. Çünkü güçlü bankalar , şahıslardan fahiş miktarda paralar almaktadır. Bir kişinin ana para borcu 300 bin TL iken 6 ay sonra borç miktarı 1.000.000 TL yi geçebilmektedir. Çoğu zaman kredi sözleşmelerinin her sayfasına hızlıca imza atan insanlar, artık bu imzadan dönülemeyeceğini düşünse de fahiş faiz miktarına karşı menfi tespit davası açılmasına Yargıtay cevaz vermiştir.

Aynı zamanda bankalar rehnin , ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takibin yanı sıra , genel haciz yolu ile de ilamsız takip başlatmakta ve insanları bir anda cebri icra baskısı altına almaktadır. Bankalar önceden ipotek koyduğu taşınmazları ,evi,araçları sattırırken aynı zamanda da kişilerin evine ve iş yerlerine haciz uygulamaktadır. Yani bir borç için birden fazla icra takibi yapmaktadırlar. Vatandaşlar ise genelde bankaların karmaşık yapısı ve uyguladığı politikalar yüzünden dava açmaya çekinse de aslında haklarını arasalar bankalardan tazminat dahi alabilirler.Nitekim Yargıtay bir kararında ”bankanın basiretli bir tacir gibi davranması gerektiğini, huzurda alınmayan imza dolayısıyla cebri icraya başlamasının kötüniyeti gösterdiğine vurgu yapmış ve bankayı ağır tazminata mahkum etmiştir.Ayrıca haksız haciz yapılmasından dolayı manevi tazminat da talep edilmektedir.

Devamını oku

İcra Takipleri Ne Zaman Düşer

Son yapılan istatistiklere göre ülkemizde her 4 kişiden 1 inin icralık olduğu , yani borçlarının bulunduğu ortaya çıkmıştır. Özellikle covid 19 virüsünün etkisi ile enflasyon çok fazla artmış ve bazı vatandaşlar maalesef ki borçlarını ödeyemez konuma gelmiştir.İnsan hayatı boyunca mutlaka borçlanmaktadır. Kimi zaman bakkaldan ekmek alarak kimi zaman iki milyon Türk Lirası değerinde teminat senedi vererek kimi zaman ise bir arkadaşına kefil olarak borç yükü altına girmektedir. Maalesef ki bazı kötüniyetli kişiler(alacaklılar) ellerindeki senetle aslında borcu olmayan parayı tahsil cihetine gittikleri sıklıkla gözlemlenmektedir.Peki  bir kimsenin borçlanması , borçluyu ömür boyu bağlayacak mıdır ? Daha doğrusu cebri icra ve haciz kılıcı borçlunun üzerinde ölene kadar sallanacak mıdır. İşte bu sorunun cevabına İcra İflas Kanunumuz cevap vermektedir.

Devamını oku

Zina Sebebine Dayalı Boşanma Davası

Tanımı :

Zina Türk Hukuk Lügatında evli bir şahsın, eşinden başkasıyla cinsi münasebetlerde bulunması olarak tanımlanmaktadır. Zina evrensel bir boşanma sebebi olup evlilik birliğine karşı yapılmış en büyük hakaret ve sadakatsizliktir. Bu nedenle de her devrin boşanma sebebi olarak sayılmıştır.

Katalolik  Kilisesi Hukukunda sonsuz evlilik bağı gevşetilerek “ebedi” ayrılık sebebi sayılmışken Kuran’a göre insanlığı toplum ve birey olarak dejenere eden bir illettir.

Medeni Hukukta zina evli kişinin eşi dışında karşı cinsten birisi ile isteyerek gerçekleştirdiği cinsel ilişki iken İslam Hukukunda zina evlilik dışında yaşanan her türlü cinsel ilişki olarak tanımlanmaktadır.

Devamını oku

Kira İlişkisinin Feshi ve Kiralamanın Tahliyesi

        Kira sözleşmesi Borçlar Kanunu 299. Maddesinde “Kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanmayla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşme” olarak tanımlanmış olup kira sözleşmesinin yazılı olarak yapılmasına gerek yoktur. Kira sözleşmeleri adi kira, taşınmaz ve çatılı iş yeri kirası, ürün kirası olarak üçe ayrılır. Bu yazımızda ağırlıklı olarak karşılaştığımız konut ve çatılı iş yerlerine ait kira sözleşmesinin fesih yoluyla sona erdirilmesi, kiracının temerrüdü sebebiyle sona erdirilerek tahliyesi ve kiracının tahliye taahhüdüne dayalı olarak sona erdirilmesi ile tahliyesi konuları işlenecek ve bu yollara ilişkin icra işlemleri anlatılacaktır.

         Konut ve çatılı iş yerine ilişkin kira sözleşmeleri süreli veya süresiz olarak yapılabilir. Ancak öngörülen kira sözleşmesinin sona ermesi tarihinden önce kanunda belirlenen koşullarda bildirim yapılmadığı takdirde konut ve çatılı iş yeri kira sözleşmesi bir yıl daha uzamış olacaktır.

Devamını oku

Kıdem Tazminatı

A) Tanımı ve Uygulama Alanı:

         Kıdem tazminatı en basit ifade ile bir işçiye belirli şartları sağlaması halinde, kanunda yazan sebeplerle iş akdinin sona ermesi halinde işveren tarafından işçiye, işçinin son ücreti ve kıdemi dikkate alınarak ödenmesi gereken bir bedeldir.

         Kıdem tazminatı hala yürürlükte olan eski 1475 Sayılı Kanunun halen yürürlükte olan tek maddesi olan 14. Maddesinde düzenlenmiştir. İş Kanunu hükümlerinin uygulanmayacağı kurum ve kuruluşların personelleri ile sözleşmeli personelleri için kıdem tazminatı niteliğinde yapılan ödemeler de kıdem tazminatı sayılarak  bu konuda da Eski İş Kanunu 14. Maddesinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Yine Deniz İş Kanunu’nda da kıdem tazminatı özel olarak düzenlenmiştir.Basın İş Kanunu’nda da kıdem tazminatı farklı kurallarla düzenlenmiştir.

Devamını oku

Mevcudu Eksiltme Suçu

ALACAKLISINI ZARARA UĞRATMA KASTIYLA MEVCUDU EKSİLTME SUÇU

Takip Hukuku, borçlunun malvarlığı üzerinde gerçekleştirilmekle kural olarak borçlunun şahsı üzerinde herhangi bir cebir uygulanmamaktadır.Ancak İcra İflas Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’nda özellikle takip prosedürünün sağlıklı yürütülmesi, borçlunun veya üçüncü kişilerin kötü niyetli davranışlarının önüne geçebilmek için zorunlu olarak bazı suçlar düzenlenmiştir. İcra İflas Kanunu 331.Maddesi ve devamında bu suç türleri ve diğer düzenlemeler yer almaktadır. Bunlardan biri de Alacaklısını Zarara Uğratma Kastıyla Mevcudunu Eksiltme Suçu olup İİK 331. Maddesinde düzenlenmiştir.

Devamını oku

Tasarrufun İptali Davası

Tasarrufun İptali Davası, borçlunun alacaklılarına zarar veren bazı tasarruflarını, dava açan alacaklının alacağı ölçüsünde hükümsüz hale getirmeye yarayan dava olarak tanımlanabilir. İcra takibi başlatılması ve borçlunun malvarlığına haciz kayıtlarının işlenmesi ile bu malvarlığı üzerinde tasarruf yetkisi kısıtlanmaktadır. Ancak çoğu zaman borçlu, hakkında icra takibi başlatılacağının ve sahip olduğu malvarlığı üzerine haciz kaydı işleneceğini bildiğinden alacaklılara zarar vermek kastıyla, henüz tasarruf yetkisi kısıtlanmadığı dönemde bir takım hukuki işlemler yapar. İş bu iptal davasının amacı da borçlunun tasarruf yetkisinin kısıtlanmadığı dönemde, alacaklılarına zarar vermek kastıyla malvarlığı üzerinde yapmış olduğu hukuki işlemi, alacaklının alacağı ölçüsünde iptal etmek ve alacaklının alacağını dava konusu mal üzerinden, mal sanki hala borçlununmuş gibi cebri icra yoluyla tahsil etmektir.

Devamını oku
  • 1
  • 2